18 Nisan 2014

Çiçek Dilligil Röportajım Sizlerle!

Yıllar önce Dinozorus programıyla tanıdığım ve çok sevdiğim bir kız vardı... Sonra büyük aşkına tanık oldum ve hayranlığım daha da arttı! Hep onunki gibi bir aşk aradım ve bulamadım. =) (Tamam konu ben değilim, sustum.)
Çok samimi, içten, sahici... Tanıyınca daha da çok sevdim! 
Güzel anne, aşk dolu bir eş ve harika bir sanatçı... 
Afife Jale Ödülleri jüri üyesi Çiçek Dilligil ile her şeyi konuştuk! Yapılan negatif eleştirilere ilk kez cevap verdi... 
İşte karşınızda Çiçek Dilligil...

Bora'yla birbirimizi tamamlayarak bir bütün oluyoruz!
Çiçek Dilligil nasıl biridir, sizden dinleyelim…
İnsanın kendini anlatması çok zor ama sizin için deniyim…(Gülüyor)
Duygularını insan gibi yaşayan ve tepkilerini net gösteren, maskesiz biriyim. Aynı zamanda otoriter, dikkatli, kontrolcü ve seçiciyim. Zaman takıntım var. Kalabalık yaşamasını sevsem de eşim ve oğlumla olan küçük aile yalnızlığımı da korurum. İkizler burcuyum. Daima paylaşımı ve hareketi severim. Hiç durmam! Yalnız kaldığımda ya sosyal medyada olurum ya kitap okurum. Hatta benzinlikte beklerken arabada kitap okuduğum olur.

Anne-baba sanatçı olan bir aileden geliyorsunuz. Bu sizi nasıl etkiledi? Çocukluğunuz gerçekten sahnelerde mi geçti?
Aynen öyle! Annem hamileyken başlamış sahnelere çıkmaya… Ben 2.5 yaşındayken annemlerin oynadığı ‘Teneke’ adlı bir tiyatro oyunu varmış. Oyunun ilk yarısı bir bölümde beni sahneye çıkarıyorlarmış. Sonra ben uyuyormuşum. Bir gün turne sırasında vali çiçek göndermiş. Teknik ekipten birine ‘Oyunun sonunda çiçeği mutlaka selama çıkart’ demişler. O da yanlış anlamış, çekiştire çekiştire beni sahneye getirmiş. Benim bir ayağımda ayakkabı diğeride çorap sahneye çıkmışım. Ve herkesten çok ben alkış almışım. ‘O günden belliydi senin oyuncu olacağın’ derler. (Gülüyor…)

Aile geleneği gibi…
Tabii… Ailenin büyük bir kısmı sanatla ya da gazetecilikle uğraşıyordu. İster istemez insan gördüğü şeyi yapmak istiyor.

Ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Bölümü’ne girdiniz…
Evet! Ailem oyuncu olacaksan okulunu okuyacaksın diye şart koşmuştu.

Eğer sanatçı bir aileden gelmeseydiniz seçeceğiniz meslek ne olurdu?
Kesin turizmci olurdum. Rehberlik tam benim organizatör ruhuma göre! :)

Tiyatro nasıl bir aşk da kimse vazgeçemiyor ondan?
Sahne tozunu yutmak diye bir deyim vardır. Mecazi anlamda kullanılıyor tabi ama o her neyse kanınıza zehir gibi giriyor. Oyunculuk egosu yüksek bir şey. Hayatın içinde egonuz olmayabilir ama sahneye çıktığınız zaman egonuz olmalı…
                        
Nasıl yani?
Sahnede 80 cm yukarıdan bakıyorsunuz herkese. Mesela ben konservatuar sınavına 16.5 yaşında girdim. Sınavda Orhan Veli’nin bir şiirini okuyordum rahmetli Müşfik Hoca (Müşfik Kenter) da gözlüğünü indirmiş beni izliyordu aşağıdan… Şiiri bir yerde unuttum, hoca bana sufle verdi. Aldım sufleyi devam ediyorum, bir daha unuttum hoca yine sufle verdi. Üçüncüde hocaya elimle işaret ediyordum sufle versin diye öyle bir ego ortaya çıkmıştı. İşte bu egodan bahsediyorum. Orada Müşfik Hoca’dan sufle isteyebilecek hale gelebiliyor insan. Tabii en önemli şey, o egoyu sahneden indikten sonra kuliste bırakıp dışarı çıkabilmek.

Sizi ekranlarda Dinozorus programıyla tanıdık. Televizyona geçiş nasıl oldu?
Konservatuarda okurken 5 sene kadar Kenter tiyatrosunda oynarken aynı zamanda seslendirme yapıyordum. Bas-oyna çocuk programları başlamıştı. Oradan teklif geldi. Önce seslendirme ile başladım daha sonra ‘Dinozorus’. Oyunda, dinozorlar Salih Memecan’ın çizimleriyle yaratılan ‘Çiçek’ karakterini kurtarmaya çalışıyorlardı. Program çok tutunca ekran sunucusu olarak tanınmaya başladım. Bu benim korktuğum bir şeydi çünkü ekranda sunucu olarak tanıdığınız birinin oyunculukta inandırıcı olması izleyici onu deşifre ettiği için çok zordur.
Tam o sırada Kaygısızlar dizisinden teklif geldi ve ben çok radikal bir kararla oyunculuğu seçtim. ‘Kaygısızlar’ ile birlikte ekrandaki oyunculuk kariyerim başladı.

O arada mı tanıştınız Bora Öztoprak ile?
Üç sene sonra… Atv’de ‘Lazeryum’ diye bir dizide oynuyordum. Bora, oraya konuk oyuncu olarak geldi. İkimizin hayatında da başka insanlar vardı tanıştığımızda. Ama bakıştık, hoşlandık birbirimizden. Aradan 6-7 ay geçti. Bora bu sefer de benim oynadığım ‘Oscar’ adında bir tiyatro oyununa konuk oldu ve ilişkimiz başladı! Yani Bora konuk olarak geldi ama devamlı olarak kaldı hayatımda. (Gülüyor)

İnsan hayatının aşkını tanıyor mu gördüğü zaman?
İlk gördüğü an tanımasa bile hayatın içinde bir şey onun o olduğunu size bir şekilde anlatıyor. Mesela o güne kadar sizi çok heyecanlandıran bir şey o adam hayatınıza girdikten sonra hiç heycanlandırmamaya başlıyor. Sesini duyduğunuzda baygınlık geçirdiğiniz eski sevgiliniz arasa tanımazsınız o insanla tanıştıktan sonra!

Evlenmeye ne kadar sürede karar verdiniz?
6-7 ay.
Bora Öztoprak’ın size evlenme teklif etmediği doğru mu?
Evet! Evlenme kararı verdik sadece. Evlenmemize 8-9 gün kala ‘sen bana evlenme teklif etmedin!’ dedim.

Eee ne yaptı peki?
Hemen bir peçete kıvırıp çikolatayla bana teklif etti!(Gülüyor…)

Çok aşık olunca herhalde bunun da pek önemi kalmıyor?
Kesinlikle! O kadar aşıktık ve o kadar tamamdı ki her şey aklıma bile gelmedi! Bir de Bora ne kadar kabul etmese de çok romantik ve insanı iyi hissettiren bir adamdır. Ve hayatın içinde hep şıklıklar yapar… Böyle olunca insan başka bir şey aramıyor, kaldı ki çok büyük ve güzel sürprizleri de vardır.

Düğüne çok az bir zaman kala belediyeden gün almayı unuttuğunuz da doğru mu?
Evet! :) Gerçekten 10-12 gün vardı, davetiyeler bastırıldı her şey organize edildi. Sonra bir fark ettik ki belediyeden gün almamışız!:)

Mutlu evliliğinizin sırrı ne?
Sevgi, güven ve çok zor anları elele aşmak! Birlikte öyle şeyler aşıyorsunuz ki, dünyayı sadece onunla elele yürüyebilirim hissi geliyor insana. ‘Bir’ oluyorsunuz! Bütün oluyorsunuz… Hayatta her şey mümkün tabii ki inşallah olmaz ama birbirimizi yiyip de teke döndüğümüzü hissettiğim an o ilişkide olamam… Biz birbirimizi tamamlayarak bir bütün oluyoruz!

Bu nasıl oluyor?
Mesela biz çok evcimeniz. Pijama çıkarmadan evde tüm gün oturabiliriz! Hiçbir şey konuşmadan saatlerce karşılıklı kahve içip önümüzde bilgisayarlar ile çalıştığımız olur. Önemli olan ikimizin de orada olmasıdır! Bunu tek başımıza yaptığımızda aklımızın bir köşesi hep diğerindedir. ‘Tamam olsaydık’ durumu!

Yoğunluk durumunuzu da dengeliyor musunuz?
Kesinlikle! Ben çok yoğun olduğumda o kendini bir tık geri çeker, o yoğun olduğunda ben… 

Evlilikte hangisi daha önemli? Aşk, seks, tutku?
D)Hepsi.

Sizi hep mutlu görüyoruz… Hiç tartışmaz mısınız? Mesela size eşinizin en çokmhangi huyu kızdırır?
Dağınıklığı ve unutkanlığı.

Doğum günü falan mı unutur yoksa eşyanın yerini mi?
Eşya! Daima bir şeyi bir yere koyduğunu iddia eder ama nasıl olduysa o şey cinler tarafından ceketinin cebine konulur. (Gülüyor) Ve ceket cebinde bulana kadar bütün ev aşağıya iner! Bazen de anlattıklarımı unutur. Ben de unutmasın diye kodlarıyla anlatıyorum insanları artık.

Evde nasıl biri?
Çok rahat, saat mefhumu bile yoktur.

Ev işlerinde yardım eder mi?
Hayır! Tam tersi…İlk evlendiğimizde onun yattığı taraf cama yakındı ve sık ziyaret edilmezdi. Ben yatağı kendi tarafımdan toplardım. Bir gün neden bilmiyorum onun tarafına geçtim. Arkadaşlarım bizdeydi. ‘Arkadaşlar, koşun burada sergi var’ dedim. ‘Hayrola’ diye geldiklerinde Bora’nın çorap sergisiyle karşılaştılar. Çok güldük… Hala öyledir.

Günümüzde insanlar bu sebeple evlilik bitiriyorlar…
Ne salaklık! (Gülüyor…) Onun altında mutlaka başka bir şey vardır.

Peki böyle bir dağınıklığı gördüğünüzde ne yapıyorsunuz? İnsan sinirlenir!
Oğlum ve eşim beni tolere ediyor o konuda. Benim kızgınlığım saman alevi gibidir hemen geçer. Hatta Ardahan küçükken ben kızdığımda babasına ‘Amaan, baba birazdan geçer’ derdi. Öyle anlarda bana deli muamelesi yapıyorlar. Alttan almadıklarında tartışma çıkabiliyor tabii… Ama o kadar güzel bir durum var ki aramızda birbirimize kahve uzattığımızda bitiyor o durum…

Hiç küs kaldınız mı?
Hayır! Bir gün bile…

Saygı evliliğinizin neresinde?
Tam ortasında! Büyük saygı duyuyorum Bora’ya, insanlığına, mesleğine… Benim kocam iyi bir şarkıcı, iyi bir müzisyen, çok iyi bir sahnesi var! Bana ve ilişkimize verdiği değerden dolayı da çok saygı duyuyorum!

Bora Öztoprak sahnedeyken sizi nerede olursanız olun bulurmuş ve aşkla bakışırmışsınız?
Evet!(Gülüyor) Geçen gün Şehir Tiyatrosu’ndan oyuncular izlemeye gelmişlerdi. Bora’nın programı bitiminde yanıma geldiler. ‘Sahne harikaydı ama ben Bora’dan çok seni seyrettim. Bir insan 17 seneden sonra hala kocasına nasıl böyle aşkla bakabilir?’ diye sordu. Ben farkında bile değilim nasıl baktığımın ama çevrem çok söylüyor!

Oğlunuz Ardahan için oyunculuk mu müzisyenlik mi ön planda?
Her ikisi de! Piyano çalıyor, okulun korosunda şarkı söylüyor. Hatta 20 kişilik bir grupla mayısta Venedik’e gidiyorlar. Bir de Müjdat Gezen Tiyatro Merkezi’nde 3 senedir tiyatro dersi alıyor.

Ne okumak istiyor?
Müzikal oyunculuk.

Nasıl bir annesiniz… Arkadaş gibi mi eli maşalı mı?
Pek eli maşalı olamasam da otoriter bir tavra girdiğimde oğlum hazırola geçer. Arkadaş gibi olduğumuz kesin ama önce annesi olduğumun farkında… Onunla beraber büyüdük biz. Güzel bir dengeyi el yordamıyla oturttuk.

Afife Jale Ödülleri’ne gelelim. Jüri üyesisiniz… Adayları belirlemek zor oldu mu?
Çok! Çünkü çok iyi işler var! 170 tane oyun perde açtı bu sene… Afife daha önce 70 kişinin altındaki salonların oyunlarını değerlendirmeye almıyordu. 2 sene önce alternatif oyunları görmeye başladı ve jürisini büyütmeye karar verdi. Gençleri de kattı kadrosuna… Ve süper işler çıkmaya başladı.

Kaç oyun seyrettiniz?
170 oyun içinde 109 oyun seyrettim bu sene. Oldukça çok! Çok emek veriliyor. Çünkü emek vermeye değer. Hem Afife Jale adının hem Yapı Kredi’nin sanata yaptığı bu müthiş desteğinin çok büyük ağırlığı var üzerimizde. Oyuncuların hepsini yürekten kutluyorum. O kadar iyiler ki…Hiçbir oyunun yarısında çıkmadım!

‘Benim için adayların hepsi kazandı’ diye bir tweetiniz var…
Evet kesinlikle! Bence masada oturup konuşulan adaylar da kazandı.

Afife Jale Ödülleri tiyatroya nasıl bir katkıda bulunuyor sizce?
Sanata, tiyatroya, oyuncuya teşekkür ediyor! Bu sayede alternatif tiyatroların sayısı bile her geçen sene katlanarak artıyor…

Nilgün Belgün ve Ali Poyrazoğlu gibi tiyatrocular Twitter’da bu ödüllerin iptal edilmesi gerektiğini yazdılar. Komedi kategorisi mi yok?
Orada bir karmaşa var! Daha önce komedi ve dram ikiye ayrılıyordu ve üçer aday vardı. Dünyada komedi ve dram kavramı değişmeye başladı çünkü kara mizah denilen bir akım başladı. Yenilikçi tiyatroda çağdaş oyunların çoğu kara mizah üzerine. Bunu kategorilendirmek yerine biz ‘oyun oyundur’ dedik ve üç yerine beşer aday çıkardık ayırmadan! Ama bunu anlatamadığımızı düşünüyorum!

Bir de oyunların jüri tarafından izlenilmediğini yazdılar?
Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum.Sonuçta 170 tane oyundan söz ediyoruz.33 jüri üyesi kimi zaman tiyatroların haberi olmadan,bilet alarak normal bir seyirci gibi oyun izliyorlar.Bu datalar da zaten Afife’nin sisteminde kayıtlı.Bunun biraz kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Adaylara dönüp baktığınızda, ortaya atılan iddialar ile söylenenler o kadar birbirini tutmuyor ki… Bu ödüller kalksa, sponsor elini çekse iyi mi olacak? Bizim 18 senedir bir tane Afife’miz var!

Mesela Ali Poyrazoğlu’nun oyunu ‘Kaplumbağa’ya gidildi mi?
Evet! 33 jüri üyesinin 24’ü izledi. Ali Poyrazoğlu zaten daha adını duyduğunuzda koşarak gidilecek bir duayendir. Oyunu da harika…Sevinç Erbulak ile kulise gittik oyun bitimi 1,5 saat Ali abinin yanında oturduk. Ayaklarını öpesim geldi çünkü ayağında çatlak olduğu halde oynuyor! Ali abinin enerjisini sahnede izlemek müthiş bir şey zaten…

Ali Poyrazoğlu, oyunu gören jüri üyelerinin sayısını mı yeterli bulmuyor?
Evet! Ama ben 33’te 24 kişinin görmesinin bile çok önemli olduğunu düşünüyorum. Diğerleri de başka şeylere koşuyorlardı demek ki. Ama Ali abi daha kapsamlı bir şey söylüyor sanırım.

Siz bunlara Twitter üzerinden cevap vermediniz?
Ben oradaki bu tarz yazışmaları çok ciddiye almıyorum ve cevap vermiyorum. Hatta bana direkt mesajdan soru soran arkadaşlarıma telefonla sormalarını rica ediyorum. Çünkü ben orayı bu iş için kullanmıyorum! Afife Ödülleri çok profesyonel ve saygın bir mecra. Bunu herkes direkt bize söyleyebilir…
Ayrıca öneriler çok güzel. Benim de Afife’ye dair, hayata dair hayallerim var. Ama sonuçta buna karar veren ve sponsorluk yapan bir kurum var. Kurumsal böyle destekçi firmalar iyi ki var. Bunun içinde yer almak istemiyorlarsa ‘beni değerlendirme, ben senin değerlendirmenin üstündeyim’ de diyebilirler.Onlar da Afife ile ilgili hiçbir şeyi kabul etmezler bundan sonra.

Bu aralar neler yapıyorsunuz? Bir Tv projesi var mı? Özledik!
Eyüboğlu Koleji’nde ve Müjdat Gezen Kültür Merkezi’nde ders veriyorum. Her sene iki müzikal koyuyorum sahneye. Tv’de herhangi bir projem yok… Çünkü düzgün bir proje yok, iyi işler de birkaç hafta sonra yayından kalkıyor. Bir de eğitimci olunca gelen projeler konusunda daha seçici oluyorsunuz. Çünkü başka bir sorumluluk! Emre Kınay çok yakın arkadaşım. Onunla tiyatro projelerimiz var!

Yönetmenlik mi oyunculuk mu?
Şu ara yönetmenliği daha çok seviyorum, işin bütününü görmek daha zevkli geliyor. 3. Göz olmak çok önemli…

10 sene sonra kendinizi nasıl ve nerede görmek istiyorsunuz?
Kendimi yenileyebiliyorsam eğitimciliğe devam etmek hatta kendi okulumu açmak, isterim. Eşimle beraber İstanbul’un kargaşasından biraz da uzak bir evde, sağlıklı ve iyi yaşamayı diliyorum.
Bir de mesleğimde çok daha keyifle gidebileceğim tiyatroları görmek isterim. Daha demokratik bir ülkede, daha özgür, karışılmayan bir ülkede olmak hayalim.

Türkiye’de magazin haberi olmadan sanatçılar zor gündemde kalıyor… Siz bu çizginizi hiç bozmadınız… Bazen ‘amaan, biz de biraz oyun oynayalım’ dediğiniz olmuyor mu?
Asla! Çünkü benim derdim gündemde kalmak değil işimi yapmak. İşimi yaparken gündemde kalmanın da artı olmadığını biliyorum. Yani medya maymunu olmak hiçbir zaman istemedim. Allah mecbur bırakmasın!

Düzgün evliliğinizin kariyerinize negatif etki ettiğini düşündüğünüz oldu mu?
Hayır! Dediğim gibi öyle bir kariyer çizgim yok…

Kısa kısa:

Bora mı Ardahan mı?
Bora’dan olma Ardahan! :)

Sizi ne mutlu eder?
Küçük şeyler…Mutlu olmak için çok sebep var görebildikten sonra!

Yazın en sevdiğiniz mekan?
Bodrum!

En sevdiğiniz yemek?
Patatesli her şey…

Bora Öztoprak’ın en sevdiğiniz şarkısı?
Bana yaptığı için ‘Gözbebeğim’ (Gülüyor)

Yaptığınız en büyük çılgınlık?

Bu yaz 3 ay Bodrum baştan aşağı çılgınlıktı! 

Mekan: City's Big Chefs


16 Nisan 2014

Burcu'dan Mektup Var! :)


Bu aralar sizi biraz ihmal ettiğimin farkındayım... 
Bloga sık sık yazamadım ama harika röportajlar yaptım. Ve şu anda beni en çıldırtan ama aynı zamanda en heyecanlandıran evredeyim: Röportaj çözümlüyorum! :) 
Nihan Peker ile modaya dair her şeyi konuştum!
Çiçek Dilligil ile ilgili merak ettiğiniz her şeyi ve Afife Jale Ödülleri'ni sordum! 
Vee rengarenk kadın Günseli Kato'nun filmlere taş çıkartacak hikayesini sizler için öğrendim...!
Bir de aradım Diyetisyen Serap Tolaz'ı, ondan sizler için (tamam kendim için de:) detoks yazısı istedim... Sağ olsun kırmadı ve bu vesileyle kendisinden de randevu aldım!:) Yazın gelmesiyle hepimizde bir korku başladı tabii... Eğer kendimize güvenmezsek sarınır havluya otururuz plajda Pucca gibi! :) 
Neyse şimdi havalar iyice güzelleşti ya ağustos böceği misali geç kalsak da atalım kendimizi Bebek sahiline yürüyelim bol bol! :) 

Sevgilerimle,
Curcu =) 



Kate Middleton Mercek Altında... ;)

O Cambridge Düşeşi Catherine Elizabeth Kate Middleton...Zarif, alımlı ve çok şeker... Kıyafetlerine bayılıyorum...Bir de mütevazı canım benim:) Bir giydiğini bir daha giymeme yarışında olanlara (!) örnek olacak şekilde kıyafetlerini farklı etkinliklerde en uyumlu şekilde kullanıyor...Gelin beraber inceleyelim! ;)

Luisa Spagnoli

Ceket- Zara

Jenny Packham

Alexander Mcqueen 

Temperly London

Alexander Mcqueen

M Missoni 

Roland Mauret

Emilia Wickstead

Orla Kelly

Emilia Wickstead
Tory Burch

10 Nisan 2014

Notre Dame de Paris İstanbul'a Geliyooor!

Müzikalleri ne kadar çok sevdiğimi bilirsiniz... Sizlere heyecanla müjdeliyorum: Dünyaca ünlü bir müzikal daha Türkiye'ye geliyooor! 

Victor Hugo'nun ölümsüz romanı "Notre Dame'ın Kamburu"ndan sahneye uyarlanan Fransa'nın en başarılı müzikali insanların değer verdikleri şeyleri nasıl ayakta tutabileceğini büyülü atmosferiyle gösteriyor!
Luc Plamondon ve Richard Cocciante'nin modern sahneye uyarladığı klasik bir aşk hikayesi olan müzikal; müzikleri, oyunculukları ve kostümleriyle izleyenleri 1800'lü yıllara götürüyor...

Daha ilk yılında en çok bilet satışı yapan prodüksiyon olarak Guinness Dünya Rekorlar Kitabı'na giren müzikal ve dünyanın birçok ülkesinde "En İyi Müzikal" ödülünün sahibi olmuş! 
22 Nisan-9 Mayıs arası Zorlu Psm'de sahnelenecek bu müzikali kaçırmayın! ;) 



8 Nisan 2014

Bake&More Sitesinin Sahibi Başarılı Pasta Şefi Ebru Bilginoğlu Babur...

Ebru, hayallerinin peşinden gitmesini bilen çok başarılı bir iş kadını... Pastalarının lezzeti dillere destan! Şimdi bir de internet sitesi açtı! Harika ürünler satıyor... Sitesinde tarifler veriyor... ;) Tamam sustum, gerisini Ebru'dan dinleyin! ;) 


Ebru Bilginoğlu Babur kimdir sizden dinleyelim?

1982 İstanbul doğumluyum. 30 yaşına gelince ‘bugüne kadar ne yaptım’ yerine ‘daha fazla ne yapmalıyım’ sorusunu soruyor insan kendine…Benim pastacılık maceram da böyle başladı diyebilirim.
Lisede okurken aklımda olan gastronomi bu kadar duyulmadığı gibi aşçılık ve pastacılık konusunda da Bolu Mengen’den öteye gidilmemişti. Mesela kimse Jamie Oliver’ı duymamıştı. Yemek konusunda marifetler ancak altın günlerinde gösterilebiliyordu. Bu durumdan dolayı ‘baba ben aşçı olacağım’ diyemedim tabii.. Babamı hayal kırıklığına uğratmamak için finans okudum. 2 sene finans alanında çalıştıktan sonra eşimle tanıştım ve onun teşvikiyle pastacılığı araştırmaya başladım. ‘Baba ben pastacı olmak istiyorum, her hafta manikür yaptıran fönsüz dolaşmayan kızın otellerin mutfağında bulaşık yıkamak istiyor doğru duydun!’ diyerek MSA’de yeme-içme işletmeciliği ve profesyonel pastacılık ve ekmekçilik okudum.(Gülüyor...) 

Sonra...


Sonrası çok hızlı gelişti. Stajımı yaptım, evlendim, hamile kaldım... Bazı rahatsızlıklarımdan dolayı hamileliğimi yatarak geçirdim. Oğlum Ömer 1,5 yaşındayken Chicago’da Colette Peters’dan Şeker hamurundan çiçek yapma eğitimi aldım.
Şu anda oğlum 3 yaşında. Ve ben seneler boyunca içimde biriktirdiğim, beklettiğim, hayalim olan işi yapıyorum..

                 

Peki bankacılıktan Mutfak Sanatları Akademisi’ne geçiş nasıl oldu?

Hiç unutmuyorum, sevgililer günüydü. Eşim bana hediye olarak MSA’dan 1 haftalık pastacılık kursu almıştı. O kadar heyecanlanmıştım ki. "Evet! İstediğim iş bu neden mutsuz olduğum işte çalışayım?" dedim. Ve tabii ki ailemin ve eşimin desteğiyle MSA’da okumaya başladım. Hatta bu yüzden düğünümüzü de 5 ay ertelemek zorunda bile kaldık.(Gülüyor...)


Yemek yapmaya olan ilginiz küçüklüğünüzden beri var mıydı? Bununla ilgili bizimle paylaşabileceğiniz bir anınız var mı?

Bunu anneme sormak lazım aslında. Annem ressam benim. Sanatçı ruhlu deli dolu çok yaratıcı bir kadın. Hiç unutmuyorum daha Türkiye'de safran duyulmamış annem safranlı pilav yapardı. "Anne pilav yap" dersin, 4 renkli pilav yapar. Hep farklıdır annemin yemekleri. İlk yaprak jelatini 8 yaşındayken gördüm herhalde. Annem doğum günlerinde Barbie pastası ya da yeşil renkli cadı şeklinde pasta yapardı. Bayılırdım... 


İnanılmaz... 


Evet! Düşünün, 25 sene önceden bahsediyorum. Sanırım annemin mutfakta orjinal şeyler yapması beni mutfağa bağladı. Ah bir de babaannemin enfes dolmalarıyla içli köftesini unutmamam lazım. 


Ailenin hepsi yetenekli! :)


Evet! Bizim sofralar doğunun ve batının en güzel şekilde harmanlandığı sofralar olmuştur. Abimin de benim de mutfakta bu denli yetenekli olmamız başka şekilde açıklanamaz zaten. 

Mutfak Sanatları Akademisi size ne kattı? Oradan sonra kariyeriniz ne yönde ilerledi? Nerelerde çalıştınız?

MSA’da; restoranlara gittiğimizde gelen tabağın nerelerden geçerek geldiğini öğrendim. Tabaktaki domatesin nasıl seçileceğinden tutun, pişirme tekniklerine, gramın ne kadar önemli olduğuna kadar her şey hakkında bilgi sahibi oldum. Ve sonunda aslında her şeyin yaratıcılıkla ilgili olduğunu anladım. 

Oradan sonra kariyeriniz ne yönde ilerledi? Nerelerde çalıştınız?


MSA’dan sonra iki tane ünlü pastanede staj yapıp çalıştım.

Pasta yapımı ne kadar sürenizi alıyor?

Modeline ve üstündeki figürlere göre değişiyor. Eğer bir düğün ya da nişan pastasıysa ve üstünde bir sürü çiçek varsa en az 1 hafta. Ama daha sade bir pastaysa 2 günümü alıyor.

En severek yaptığınız tatlı hangisi?

Cheesecake ve her türlü pasta diyebilirim. Yapımı daha zahmetli olsa da rengarenk cupcake yapmayı da çok seviyorum. 

Sizce Türkiye’de hangisi daha seviliyor? Cupcake mi makaron mu?

Bence Türkiye'de makaron daha çok duyuldu ve ben makaronu daha çok seviyorum. (gülüyor...) 


Neden sizce?


Cupcake’in üstündeki kremasından dolayı insanlar makaronu daha çok tercih ediyor olabilir. Ama şimdi yeni trend düğünlerde en üste pasta altlara cupcake diziyorlar ve çok hoş gözüküyor. Cupcake, tek kişilik pasta yerine geçti.
                       

Şimdi neler yapıyorsunuz?

Atölyemde kişiye özel pasta tasarımı, cupcake, pasta, cheesecake, popcake ve brownie yapıyorum. Aynı zamanda www.bakeandmore.com adlı sitemde Talking Tables UK ürünlerini satıyorum.

Bake&More sitesini açma ve ürün satışı fikri nasıl çıktı?

Son 5 yılda pastacılık ve parti sektörü Türkiye’de çok hızlı gelişti. İngiltere’de Selfridges’te dolaşırken oğlum için rengarenk pipetler ve kendim için(!) cupcake stantları almıştım. Arkadaşlarım ve çevrem ürünleri görünce çok beğendi. "Neden olmasın?" dedik ve Talking Tables’ın distribütörlüğünü aldık. 

Talking Tables ürünleri dünyada nerelerde satılıyor?


Selfridges, Harrods, Londra’nın önde gelen diğer şık mağazalarında,dünyanın çeşitli yerlerinde, Türkiye'de ise "www.bakeandmore.com" internet sitemde... =)
                    

Ziyaretçiler sitenizde ne tür ürünler bulabilir?

Kağıt bardak, Kağıt tabak, kağıt pipet, peçeteler, ponponlar, cupcake stantları, şeker poşetleri...

Bu ürünler bir tek sizin sitenizde mi satışta?

Talking Tables ürünleri sadece bizim sitemizde satışta. Ama mesela parti malzemelerini her yerde bulabilirsiniz. Eminönü sektöründen farkımız ürünlerimizin İngiltere tasarımı olması ve kaliteli malzeme kullanılarak yapılması.

10 sene sonra kendinizi ve sitenizi nerede, nasıl görmek istiyorsunuz?

10 sene sonra 42 yaşında mı olacağım? Aşk olsun.. Düşünmesek! (Gülüyor...)
Şeker hamuru ve pastacılık eğitimi üzerine bir okul açmayı planlıyorum.Yurt dışından getireceğim pastacılık malzemelerini ve ürünlerimi orada satmaya devam etmeyi düşünüyorum. 
Ama hepsinden önce 10 sene sonra ailemin, dostlarımın ve benim mutlu, sağlıklı ve huzurlu olmasını istiyorum!;)

Son olarak bu işe merak saran gençlere tavsiyeleriniz var mı?

Onlara tavsiyem, Mutfak Sanatları Akademisi gibi okullar açılmışken hayallerinin peşinden koşmaları. Ama unutmasınlar ki bu süreç çok zorlu bir süreç. Bunu bilerek, çalışmaya azimle devam etmeliler... 

7 Nisan 2014

Tanem Sivar Röportajım Karşınızda!

İstanbul aşığı bir kız düşünün... İstanbul'a ait kitap koleksiyonu olan, bıcır bıcır bir kız! Hayallerinin peşinden giden, kendi kanatlarıyla uçan bu kız şimdi kendi gibi İstanbul aşıklarını ekrana kilitleyecek bir program yapıyor... 'İki kahve Arası' Tanem Sivar ile görüştüm ve sizler için sordum! ;) 





Tanem Sivar kimdir? 
Hayallerinin peşinden giden ve mutlu olmak için yaşayan biri... 

Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Annemle babam boşandığında 6 yaşındaydım. Buna rağmen, kız kardeşim ve ben çok sıcak, herkesin birbirine saygı duyduğu, hayallerini desteklediği renkli bir ailede büyüdük... 

Anneniz nasıl bir kadın?
Nasıl mutluysak öyle yaşamamız gerektiği konusunda bize destek olan harika bir kadın...  

Rol modeliniz?

Annem!

Nereden mezunsunuz?
San Diego State Üniversitesi İletişim fakültesi.

Üniversite bitince Amerika'da kalmayı düşünmediniz mi?
Hayır çünkü okurken aklım ve kalbim hep Istanbul'daydı. O yüzden eğitimim bitince hemen dönme kararı aldım.
                     
Acun Ilıcalı ile tanışmanız nasıl oldu?
İstanbul'a döndükten bir hafta sonra bir aile dostumuz tesadüfi olarak bizi bir araya getirdi.

Onunla çalışmak size ne kattı?
5 yıl boyunca medya-televizyon dünyası ve insanları ile ilgili çok büyük tecrübeler kazandım. İkinci bir üniversite oldu benim için.

Neden televizyonculuğa onunla devam etmediniz?
Hayallerim şekil değiştirmeye başladı ve ben onların peşinden tek başıma gitmeyi denemek istedim! (gülüyor)

Hala iletişim içinde misiniz? Arayıp fikir danışır mısınız?
Elbette!

Sizce Acun Ilıcalı’yı bu kadar başarılı kılan ne?
İşine aşık bir adam. Beraber çalıştığı ekibi çok iyi motive ediyor ve televizyon kadar  televizyon izleyicisinin de şifresini çözmüş biri.

Kendi kanatlarınızla uçarken yaptığınız ilk iş ‘Nedir ne değildir?’ programıydı. Neden ayrıldınız?
Kendime daha yakın bulduğum bir proje ile kariyerime devam etmeye karar verdim.

Söylendiği gibi Burcu Esmersoy’a kırgın mısınız?
Hayır, kırgın olmam için bir neden yok.

‘Bu camiadan dost olmaz!’ lafına katılıyor musunuz?
Hayır çünkü benim çok özel ve güzel dostluklarım var.

Bir de dizi var! Umutsuz Ev Kadınları’nda başarılı bir performans sergilediniz…Oyunculuğunu sevdiniz mi? 
Evet! Çok keyifliydi. Biraz da yorucuydu (gülüyor) ama benim için çok özel bir tecrübe oldu.

Şimdi neler yapıyorsunuz?
Cnn Türk'te ekip arkadaşlarımla birlikte hazırladığımız "İki kahve arası" programını sunuyorum. İstanbul'u İstanbul yapan çok özel insanları ve mekanları ekrana getirmeye çalışıyoruz.



Programın geri dönüşleri nasıl?
Beni çok mutlu eden pozitif geri dönüşler alıyorum. 

Hangi günler ekrana geliyor?
Pazar

İstanbul ile ilgili evinizde bir kitap koleksiyonu olduğunu duydum! Ne zamandan beri biriktiriyorsunuz?
8-9 yıldır...

Ne tür kitaplar?
Tarih ve gezi kitapları.

Kısa kısa:


Hangi burçsunuz?
Yengeç

Özelliklerini taşıyor musunuz?
Hem de nasıl! Hassas, alıngan ve duygusalım.

Fitliğinizi nasıl koruyorsunuz? 
Haftada 2 gün kardiyo bir gün pilates yapıyorum.

Aşk sizin için ne ifade ediyor?
Dünyanın en güzel şeyi!

Aşk size nasıl yansır?
Daha olumlu daha umutlu bir insana dönüşüyorum aşık olunca! 

Bir erkekte size en çok çeken şey ne?
Zekası ve espritüelliği

Dengenizi ne bozar? 
Haksızlık

Hazır cevap mısınız? 
Kavgayı sevmediğim için cevap vermek yerine susarım...

Kaç bedensiniz?
34 – 36 

En sevdiğiniz yemek?
Zeytinyağlılar

İstanbul’da en sevdiğiniz mekan?
Gülhane Parkı

Aşk en güzel hangi şehirde yaşanır?
Aşık olduğun insanın yanında...

En sevmediğiniz insan tipi?
Kibirli insan

En sevmediğiniz huyunuz?
Alınganlığım

Sizi en çok ne kızdırır?
Saygısızlık

10 yıl sonra kendinizi nasıl bir yerde görmek istiyorsunuz?
Sağlıklı, mutlu ve sevdiğim insanlarla beraber sevdiğim işi yaparken... 

Hayattaki mottonuz?
Bu da geçer ya hu!